Neptün'den Geliyorum

Neptün'den geliyorum ve buralar çok sıcak, ha bir de nem var

25 Kasım 2016 Cuma

İmkansız değil, aksine mümkün!: "Uzaylılar Tarafından Kaçırıldınız Mı?" Testi

4 yorum
UZAYLILAR TARAFINDAN KAÇIRILMIŞ OLABİLİRSİNİZ 

"Scully! Beni de aranıza alın, ben de uzaylılar tarafından kaçırıldım! Şey, en azından böyle hissediyorum..."
 Bu cümleyi gün içinde çok mu tekrar ediyorsunuz, ya da sadece uzaylılar tarafından kaçırıldığınızı mı hissediyorsunuz? Buyrun vakit kaybetmeden sizi teste alalım!

Heh, unutmadan buraya tıklayıp arkaya fon müziği almayı unutmayalım! 
Not: Bir kağıda not alarak çözmenizi tavsiye ederim. Uyarmadı demeyin he.

  Şimdi korkarsınız deneydir odur budur, hemen cevap veriyorum. Denek olmayacaksınız yav... Sadece birkaç soru cevaplayıp uzaylılar tarafından kaçırıldınız mı onu öğreneceksiniz.
 Var mı cesaretli mi cesaretli gönüllümüz?





1)Öncelikle, ilk sorumuza gelelim: 
Zaman mekan algında uyum sağlayamama gibi sorunlar oluyor mu?
 Evet, farketmeden kendimi başka yerlerde buluyorum/iki dakika geçti sanıyorum meğer iki saat geçmiş.
 Hayır, bizde her şey standart baba ya.

2)Yükseklikten korkar mısın?
 Evet, korkarım.
 Hayır korkmam.



  
     
                                       



 3)Uzaylılara inanır mısın? (Bu soruyu hayır diye cevaplayanlar bir daha blogu okuyamıyormuş diye duydum:()
  Evet, tabii ki inanırım.
  Hayır, ne uzaylısı ya:::D

4) Dalıp gittiğin zamanlarda sana ait değilmiş gibi gelen kısa görüntüler veya rüyanda kovalanma-kaçma durumları, ışıklar görüyor musun?
 Evet, arada görüyorum/çok sık görüyorum.
 Hayır, görmüyorum


5)Vücudunda yeni yara izi, morarma gibi şeylere rastladın mı?
 Evet! "Demir eksikliği ya, her şeyi de uzaylılara bağlamayın bir zahmet."
 Hayır, rastlamadım.


6)Kaynağını bulamadığın, tuhaf sesler duyuyor musun? (Çınlama, uğuldama gibi)
 Evet, çok sık yaşıyorum/arada bir yaşıyorum/arkamdan konuşuyorlardır yaa
 Hayır.


7)Birden iştahının kesilmesi ya da birden iştahın açılması gibi durumlarla karşılaştın mı?
 Evet, hava değişikliğine bağlamıştım ben ama uzaylılar da iyi bir seçenek tabii.
 Hayır, her şey normal, düzenli gidiyor.


8)Çevrendeki kişiler, birden tuhaf, garip veya normal davranışlarından uzak davranışlar gösterdiğinden bahsetti mi?
Evet, bir ima sezmiştim...
Hayır, onlar da ben de olduğum gibi olduğumu düşünüyoruz.


9)Uzaylılar tarafından kaçırılmak ister miydin?
 Evet, hem de çok!
Hayır, korkarım ben ya/ne gerek var?


10)Baş ağrısı veya sinüs problemleri yaşıyor musun?
 Evet, çok sık yaşıyorum/arada bir yaşıyorum.
 Hayır.


11)Belirli bir neden olmadığı halde gece uyumada problem yaşıyor musun?
 Evet.
 Hayır.



12)Rüyada beden dışı deneyimler yaşadığını görüyor musun? (Mesela uçmak)
 Evet.
Hayır.


13)Hiç UFO gördün mü?

 Evet.
 Hayır.


14)Bedeninin herhangi bir yerinde röntgende görünen yabancı cisimler bulundu mu?

 Evet.
 Hayır.


 Testimiz bitmiş bulunmakta! Eğer ilk seçeneği yani evet seçeneğini daha çok işaretlemişseniz, tebrik ederim; uzaylılar tarafından kaçırılmışsınızdır! Artık siz de özel birisiniz! Fantastik dünyanıza attığınız ilk adımı kutlarım!
 Eğer hayır seçeneğiniz çoksa da hemen üzülmeyin, bir gün uzaylılar sizin için de gelecektir! Unutmayın ve inanmaya devam edin!



24 Kasım 2016 Perşembe

Nostradamus Mübarek!: Titan Kazası Kitabı

2 yorum
 Uzuun mu uzun süren, yaklaşık 5 aylık aradan sonra yeni bir yazıyla karşınıza çıkmış bulunmaktayım!

Titanic filmi hakkında "Herkesin izlemesi gereken bir film!" mi dersiniz, "Peh, çok klişe bir film" mi dersiniz hiç bilmiyorum ama işin içine gizem girdiğinde dikkatinizi çekeceğini düşündüm.

Siz "Boş yapma yahu, bir şey okuyalım dedik hala seni dinliyoruz" demeden önce anlatmaya başlıyorum.

  Titanic, 1997'de vizyona girmiş, James Cameron tarafından yönetilmiş, RMS TITANIC'in batışı üzerine kurgulanan Amerikan yapımı romantizm filmidir.

En ünlü sahnemizi koymadan olmaz:


Titanic filminden sonra birçok kısa film çekilmiş ve film uyarlamaları çok konuşulmuştu. Ancak bahsedeceğim şey filmin sonrasında değil de öncesinde gerçekleşiyor.


 New York'ta yaşayan 36 yaşındaki Robertson adındaki yazar, eski bir denizcidir ve okuduğu bir öyküden esinlenerek yazar olmuştur. Kısa öyküler yazarak para kazanan yazarımız, uzun soluklu bir kitap yazmaya karar verir. Kitap 1898 yılında -Titanic kazasından 14 yıl önce- basılır ve ismi Titan Kazası'dır. Döneminde fiyasko olarak görülen bu kitap çok satılmaz ve yazarımız 1915 yılında kalp krizi geçirerek, edebiyat dünyasının kapısını başarısız bir yazar olarak kapatır.

 Kitabın gizemli ve bir kehanet olarak görülmesinin sebebi ise konusu yani batan gemi Titanic'tir.


GELELİM KONUMUZA:
TITAN VE TITANIC'İN ŞAŞIRTICI BENZERLİKLERİ

 Robertson'ın kitabında 248 metre uzunluğundaki üç pervaneli gemi, Southampton Limanı'ndan yola çıkmıştır; tıpkı kazadaki 252 metre uzunluğundaki üç pervaneli Titanic gibi.
 Titan, sancak tarafından buz dağına çarparak kaza yapmış ve bin beş yüz yolcu boğularak ölmüştür. Aynı şekilde Titanic de sancak tarafından buz dağına çarpmış ve bin beş yüz on üç yolcu hayatını kaybetmiştir. Ve tekrar Titanic gibi Titan da Kuzey Atlantik'te, New Foundland yakınlarında batmıştır.



Bir başka yazar William T. Stead, 1892 yılında yazdığı bir öyküde buzdağına çarparak batan bir kazayı anlatır. Öyküsüne kendini de dahil eden Stead, kurtulanlar arasındadır. Bu öyküdeki batan geminin adı da Titanic'tir. Öyküden yirmi yıl sonra batan gerçek Titanic'te boğularak ölen yolculardan birisinin adı William T. Stead'dir.

Ne yazık ki kendi sonu öyküsünün sonuyla aynı değilmiş. Unutmayacağız seni William!












7 Ağustos 2016 Pazar

Her Şey Yalan Mıydı Yoksa?: Roswell Olayı ve Gerçekleri

4 yorum
ROSWELL OLAYI NEDİR?
"Off aman tipik Amerikan hikayesi işte niye inanayım ki buna ben?" diyebilirsiniz elbet, zira ben de bunu diyenlerden biriyim ne yazık ki.
 Uzaylılara ilgi duyan herkesin; hatta inanmasa da ordan burdan; dizilerden, filmlerden duymuş olunması gereken bir olaydır Roswell.
1947 yılının Temmuz ayında, New Mexico'nun Roswell şehrinde gerçekleşmiştir. Haliyle, bu olayla birlikte efsane ve hikayeler de doğmuştur.

8 Temmuz 1947 yılında ABD'nin İdaho Eyaleti'nde kurtarış pilotluğu yapan Kenneth Arnold, 25 Haziran'da kayıp bir uçağı Washington Eyaleti'ndeki Cascade Dağları üzerinde arayışa çıkmıştı. Tahminlere göre 4 metre yükseklikte, saatte 222.000 km hızla giden -yani bayağı hızlı- dokuz tane disk şeklinde uçan daireler gördüğünü iddia etmiştir.

 Bu sırada Roswell kasabası şerifi Binbaşı Marcel'e haber verilerek anlam verilemeyen bir cismin, bir çiftlik arazisine düştüğü belirtildi.
 Binbaşı Marcel ve emrindeki bölük ile olay yerindeki tüm parçalar toplanarak ortadan kaldırılmıştı.

Roswell Günlük Gazetesi haberi yayınlamış ve ilk başta Amerikan ordusu haberi onaylamıştı. Daha sonra Amerikan ordusu haberin yalan olduğunu, düşen cismin UFO değil, meteoroloji balonu olduğunu belirtmişti. Ve söylenenlere göre tüm kalıntılar 51.Bölge'ye inceleme amaçlı taşınmıştır.


 Roswell kasabası hala bu olayın etkisindedir ve ziyaret ettiğinizde birçok ufo deneyimini anlatan insanlarla karşılaşabilirsiniz.

ROSWELL UZAYLI OTOPSİSİ OLAYI

O dönemde üssün eski halkla ilişkiler subayı Walter Haut, ölümünden önce yazdığı mektubunda, Amerikan ordusunun sahip olduğu birçok teknolojiyi bu kazada ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden alındığını iddia etti.





 Yıllar içinde Roswell olayı hakkındaki bilgiler dışarı sızdı ve ölü uzaylılara askeri adli tabibler tarafından otopsi yapıldığı ileri sürüldü. Böyle bir otopsi belki de Dünya'da ilk kez gerçekleşiyordu ve doğal olarak belgelenmek üzere filme alındı. İşte o çok konuşulan otopsi filmi aşağıda:




Ancak olayın aslı için, Türkiye'nin ilk kadın UFO araştırmacısı Farah Yurdözü şöyle söylüyor:
"O dönemde ben, Fenomen Dergisi'ne yazdığım makalelerimde, "UFO GERÇEKLERİ VE YALANLARI" isimli kitabımda; katıldığım televizyon programları ve konferanslarda şöyle dedim; "1947 Roswell Ufo kazasının gerçek olma şansı yüksek. Ölen uzaylılara otopsi yapıldığına da inanıyorum. Ama Ray Santilli, -otopsi filminin yapımcısı- tarafından ortaya sürülen bu film gerçek olamaz.""

Ray Santilli Nisan 2006'da Sahtekarlığını İtiraf Etti
 Her şeye rağmen gerçek olduğuna inanmak isteyenleriniz vardır belki ama üzülerek olayın doğrusunu alıntılıyorum:
"Ray Santilli 2006 yılında otopsi filminin düzmece olduğunu ve bütün bunların ortağıyla birlikte hazırladıklarını anlattı. Dediğine göre gerçek otopsi filmini Amerika'da izlemiş ve üç yıl sonra satın alarak Londra'ya götürmüştü. Ancak toplam 22 bobinlik film kutularını açtığında %95'inin işe yaramaz hale gelip paslandığını gördü. Geri kalan %5'i de çok kötü durumdaydı. İşte bu nedenle TV yapımcısı Ray Santilli ve ortağı orijinaline bakarak filmi yeniden çekmeye karar verdiler. Onlara göre yaptıkları şey sahtecilik değil sadece küçük bir onarımdan ibaretti."

3 Ağustos 2016 Çarşamba

Aman Tanrım Dedim!: Paralel Evrenden Gelen Adam

6 yorum
 Olay 1954 yılının sıcak Temmuz ayında, Tokyo Havalimanı'nda gerçekleşiyor. Olayımızın başrolü mesleği gereği sık sık Tokyo'ya gelen bir iş adamıdır.



 Pasaport kontrolünde görülüyor ki, daha önce hiç duyulmamış bir ülkeden, -hiç değilse bizim boyutumuzda- Taured'dan geliyor. Adamı gözaltına alıyorlar.
 Çantası ve diğer eşyaları aranıyor. Arandıktan sonra gümrük yetkilileri çantasında birçok farklı Avrupa ülkesinden para buluyor.
 Pasaportuna bakıldığında ise daha önceki uçuşlarını sorunsuz bir şekilde tamamladığı, ve onaylandığı; hatta Japonya'ya da birçok kez gidip geldiği anlaşılıyor.

 Adam şaşırıyor, başına daha önce hiç böyle bir şey gelmemiş. Güvenlik görevlileri de bir o kadar şaşkın. Sonrasında adama haritada ülkesinin yerini göstermesini istiyorlar. Hiç tereddüt etmeden parmağını Andorra'ya götürüyor. Ve ülkesinin haritada yer almadığını görünce olaya anlam veremiyor.





Ülkesinin 1000 yıldan fazladır varolduğunu söylüyor.

Adam, kapısında 2 Japon polisinin durma şartıyla birkaç geceliğine otel odasına yerleştiriliyor.
 Sabah odanın kapısı açıldığında adamın ortadan kaybolduğu anlaşılıyor.

 Pencereden kaçmış olmasının imkanı yoktur, çünkü pencerede parmaklıklar yer almaktadır. Ve polisler de hiç ayrılmadan odanın kapısında dikiliyor.
 Odada ekstra kat veya balkon olmadığı için de kaçmasının imkanı kalmamıştır.

O günden beri adama bir daha ulaşılamıyor.



Ancak buna benzer birkaç olay da gerçekleşiyor:

Bu sefer 1851'de bir adam Frankfurt'da gezerken Almanya'nın adının Almanya değil, "Lassaria" olduğunu söylüyor.
Başka bir olay ise 1905'te Paris'te gerçekleşiyor. Bir adam bir marketten bir ekmek çalıyor. Ve adamı yakaladıklarında, adamın çok farklı bir dilde konuştuğunu farkediyorlar. Adam Lizbia'dan geldiğini söylüyor.


Bu olaylar karşısında yorumunuz ne? Olay bir Japon efsanesinden mi ibaret yoksa paralel evrenlerle mi alakalı? Ya da belki uzaylılar diyeceksiniz. Yorum olarak fikrinizi yazabilirsiniz.

Ayrıca benden araştırmamı ve anlatmamı istediğiniz başka bir şey varsa tekrar yorumunuza ekleyebilirsiniz.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bi' Haller Bi' Edalar: Wattpad Yazarlarımız Ve Okuyucularımız

2 yorum
 Bunun hakkında çok önceden yazı yazmayı planlıyordum. Wattpad'e bir bakayım dedim pişman oldum. Çok ciddi üzüldüm, yani 4 yıl önce düzenli bir şekilde beni yazmaya başlatan yere gireyim bakayım demiştim. Ki bu hale geleceğini bekliyordum da.
Çok güzel dostluklar edinmiştim bu site sayesinde. (Duygusal tema) Müzik isteyenler için burdan. Bazısı hak ettiği okuyucuyu elde etse de bazısı edememişti. Ben hak ettim mi hiç bilemem, arada tutan hikayelerim olmuştu. Ki hala daha yazmak isterim Wattpad'de. Ancak okuyucular -kusura bakmayın- kafayı yemiş. Yeni okuyucular gelmiş, eskiler kaçmış!


                        HER NEYSE, BUGÜN WATTPAD'İ ELEŞTİRİYORUM!

1."Kitabı yazsam, iki üç klişeyi oynatsam, okuyucuyu da sallarım; kitabı basar parayı da sallarım!"
Wattpad konusunda en dayanamadığım nokta bu oldu artık. Bu yüzden ilk maddeyi bunun için ayırdım.
Bu tarz yazarları(!) görmeniz için siteye girip incelemenize hiç gerek yok. Bir kitapçıya girip en çok satanlara bakmanız yeterli. Belki diyeceksiniz, "Dila senin beceremediklerini onlar becerdi diye kıskançlık yapıyorsun!"
Böyle görmek isterseniz, böyle görün ama; edebiyat raflardan kalktı, yerine yeni popüler kültür temsilcileri geldi.:(
Edebiyat için unutuldu diye bir şey demiyorum, diyemem. Ancak inkar edilemez ki edebiyat okuyucuları hızla azalıyor. Onun yerine Wattpad kitaplarını okumaya yöneliyor eski okurlar.
Her neyse, bu maddede anlatmak istediğim kişiler, artık bu işi ticari bir faaliyet olarak gören yazar kılıklılar. Bazılarına lafım yok; ergen kızları heyecanlandıran bazı hikayelerin yazarları belki küçük kızlara yazma hevesi veriyordur. Para hesabı yapan Ekin Soyak'a dönmüş olay:(


2.AY BAD BOY AMA ÖYLE DEME

Pekiiii... Özgün sanıyorsunuz bu konuları, ama hepsi aynı canlarım.
Gerçekten AYNI!
Mekan farklı olabilir, zaman veya kişi de farklı olabilir. Ama konu aynı!
Katil midir nedir bir beyimiz kızımızı kaçırır -ayrıca bu kızımız çirkin, pasaklı olduğunu iddia ediyordur ve girdiği mekandaki en güzel kızdır- sonra kız onu sevdiğini fark eder. Kız ve çocuk arasında şu diyalog geçer:
Kız: Ben seni seviyorum
Çocuk: Ama ben seni üzerim güzelim;)
Kız: Peki...
Çocuk:Ağlama.


3.NEDEN ZENGİNSİNİZ:(
Hayır, neden? NEDENNNNNNNNNNNNN
Zenginlerdir, ama mutlu değillerdir. Ya da aileleri kötü davranır. En kötü ihtimal zengin değilse okulundaki herkes kızımıza kötü davranır. (Bu önemli bir nokta: Erkek karakterimiz her zaman zengindir)


4.KADIN KARAKTERLER NEDEN HEP GÜÇSÜZ VE AĞLAYAN TİP?!
Yazan kişi bunu yapmaktan zevk alır. Kitapta da siz bir kadınsınız, gerçekte de. Ve her zaman arkanızı kollayan bir erkek arayışındasınız da...
Oysaki hikayeye ne güzel güçlü kadın imajıyla başlamıştınız. Tabi sonra ağlamalar başlar, parmakta oynatılmalar falan:( (Bu duruma çok sinirleniyorum)


5.BURNU HAVALARDA YAZARLARIMIZ:(
Okuyucusuz hiçbir yere varamayacak olduklarının farkında olmayan sevgili yazarlarımız, size bir gerçeği tekrarlamak istiyorum:Siz onlarsız bir HİÇSİNİZ!
Yani siz için vaktinden ayırıp yorum yapan onca okuyuculara bir geri cevap atmayı eksik ediyorsunuz.:( E o halde, kime neye yazıyorsunuz onca sayfalık hikayeyi? Egolar, bi haller, çözemedim ben bu işi.:(


 Devamını getirip, daha fazla şikayette bulunmak isterdim. Ancak sanırım son maddemdeyim. Wattpad'le ilgili en büyük dileğim de bu maddelerin artmaması olsun.:(


 Eğer kısa bulduysanız, yorumda belirtebilirsiniz. Herhangi bir konuda yazmamı istediğiniz bir şey varsa da ekleyebilirsiniz yorumunuza. Konu bulamamaktan çok çekiyorum. Bir ay bunun için yazı atamamıştım. Sonunda sizlerle kavuşmuş bulunmaktayım!

26 Temmuz 2016 Salı

Çıldırıyorum!: T2'den İlk Teaser Geldi!

Hiç yorum yok



Mayıs ayında ikinci filmin çekimlerinin başladığını öğrendiğimde zaten kendimden geçmiştim. Küçük fragmanlarla da sürprizler yaptıklarında daha da delirmiştim.

Öncelikle 1996 versiyonunun orijinal fragmanı, hatırlamak isteyenlere:



Söz konusu olan film Trainspotting, 1996'da çıkmış ve en sevdiğim 5'te yer almıştı! ("Senin ilk beşinden bize ne?" diye de bilirsiniz tabii.)
İkincisinin çıktığını öğrendiğimde endişelenmiştim açıkçası, çünkü kadronun eksik ve farklı olması durumunda beklentim çok düşecekti. Ve en önemlisi önceki büyülü oyuncuları tekrar göremeyecektim.
Ama kadro tamamen aynı!
Ewan McGregor (Renton), Robert Carlyle (Francis Begbie), Jonny Lee Miller (Sick Boy) ve Ewan Bremner (Spud)!

Doğruya doğru, Renton ve Sick Boy'u diğerlerinden çok daha fazla özlemiştim. :')

ASIL KONUMUZA DÖNERSEK
T2'DEN İLK TEASER GELDİ!

İZLİYORUZ!

30 Haziran 2016 Perşembe

Beklediğimiz Filmden Görüntüler Gelmeye Devam Ediyor!: IT

Hiç yorum yok

   Stephen King'in IT kitabı daha önce 1990 yılında mini dizi halinde yayınlanmıştı. Ve tabii ki çok sevilmişti. Yönetmeni Tommy Lee Wallace, bu mini dizisiyle büyük övgü toplamıştı. Aynı zamanda palyaço fobisi olanların fobisinin nedeni de bu karakter! (Tabii ki her palyaço fobisi olanlar bu filmden dolayı korkmuyor palyaçolardan. Ordan burdan duyuyorlar bu fobileri, sonra ay ben korkarım modu:((  )




En kötü karakterler listesine girmiş Pennywise karakterini mini dizide Tim Curry oynarken, şimdi Hemlock Grove'dan tanıdığımız Bill Skarsgard film için canlandıracak. (Pennywise'la da çok benziyorlar.)

Açıkçası performansı için -yüzleri ne kadar benzese de- önyargılarım var, Tim Curry'nin yeri bende çok ayrı; ve Bill'e güvenemiyorum.
Aman sen güvenmesen ne olacak! dediğinizi duyuyorum:(

Her neyse konumuza dönelim! Mama'yı da yöneten yönetmenimiz Andres Muschietti, Instagram'a setten birkaç görüntü attı!






                                                                       


                             
                                   


























8 Eylül 2017'de vizyona girecek! Bakalım beklentilerimizi karşılayacak mı!

28 Haziran 2016 Salı

Son İzlediğim Filmi Eleştiriyorum: Before I Wake

1 yorum
Yazı yazmak için konu arıyordum madem, ben de yapmayı çok sevdiğim şeyi yani eleştirmek için tekrar klavye başına oturdum!

Dün akşam yeni bir korku filmi izledim. Uzun zamandır korku filmi arayışındayken, üstüne The Conjuring 2'ye gidememiş olmamın üzüntüsünü yaşıyordum. En son annem imdadıma yetişti, sonuç olarak bulduğu filmi yani Before I Wake'i izlemeye karar verdik.

Öncelikle konusuna girmeden filmi yüzeysel olarak anlatmak istiyorum.
5 Ağustos 2016'da Türkiye'de vizyona girmesi beklenen film, Imdb'de 6,2 puan almış. (Aha da buradan)
Filmin uzunluğunun da bir buçuk saat olmasıyla "Ay yeter, ne zaman bitecek bu film?" sorusunu izleyicinin aklına getirmiyor, aksine "10 dakika daha uzataydılar, film yarıda kalacak!" korkusunu yaşatıyordu.

Hemmen filmin konusuna geçeyim:
Jessie ve Mark küçük oğulları Sean'ın ölümünden sonra 8 yaşındaki Cody'i evlat edinmeye karar verirler. Jessie,Sean'ın yasını tutmaya devam ediyordur. Cody oldukça sevecen ve normal bir çocuktur. Ancak uyumaktan korkması dışında. Jessie ve Mark bir süre sonra Cody uykuya daldığında, Cody'nin rüyalarının gerçekleştiğini farkeder. Jessie; Cody'i, oğlu Sean'la iletişim kurmak için kullanmaya başlamıştır, ancak rüyaların sadece iyi rüyalardan ibaret olmadığını aklından kaçırmıştır.


Filmin kadrosuna bakarsak, Mavi Korku ve Öldüren Sis filmlerinden tanıdığımız Thomas Jane Mark karakterini canlandırıyor. Kate Bosworth'u ise efsane 21 filminden tanıyoruz, bu filmde ise Jessie rolünü oynuyor.

GENEL OLARAK YORUMUM:
Keyifli ve bolca gerilimli çerezlik bir film tadındaydı, Mama tadı almama rağmen konusuyla farkını ortaya koymayı başarmış.
Tavsiye ederim!

FRAGMANI İZLEMEK İSTEYENLER İÇİN


26 Haziran 2016 Pazar

Çılgınsın Man!: Ted Serios

Hiç yorum yok


DÜŞÜNCE FOTOĞRAFÇILIĞI
Öncelikle, nedir bu düşünce fotoğrafçılığı?
Düşünce fotoğrafçılığı, fotoğraf filmleri üzerinde paranormal yetilerin kullanılmasıyla görüntüler oluşturmaktır. Yani açıkça, zihninden geçen şeyleri -düşüncelerin- fotoğrafını özel yetiler kullanarak çekilebilmesidir.

Parapsikolojiyi kanıtlarla ayakta tutmuş adamla tanışın: Ted Serios.
19.yüzyıl etkisiyle ortaya çıkan düşünce fotoğrafçılığı birkaç fotoğrafçının elinden de geçti, ancak tek başarılı sonuç elde etmiş kişi Ted Serios olmuştu.

Ted Serios, 27 Kasım 1918 yılında Kansas City'de doğdu. Annesi Alman babası ise Yunan'dı. Polaroid makinelerin de çok popüler olduğu bu dönemde Ted'in fotoğrafçılığa ilgisi had safhadaydı ve kendine bir polaroid makine aldı.

Fotoğraflarını genelde sarhoşken çeken Ted Serios, makine objektifine odaklandığında zihnindeki düşünceyi kameradaki filme aktarabiliyordu. Bu inanılmayacak bir olaydı.

Eğer The X-Files izleyicisiyseniz ve kendinize "Bu olayı ben nerden biliyorum abi ya?" diye soruyorsanız hemen cevaplıyorum. Dizinin 4.sezon 4.bölümü olan "Unruhe" adlı bölümünde bu konu işlenmişti. (Ah Scully'im, vah Scully'im...)


Ted Serios'un psikiyatristi Dr. Jule Eisenbund, Ted için onun alkolik olduğunu, birçok davranış bozukluğuna sahip olduğunu söylemiştir.

İşte çektiği fotoğraflardan birkaçı:


                                                               


Ted'in fotoğrafını çekerkenki videosu aşağıda. Var mı gönüllülerimiz? Ha bir de, belgeselini izlemek isteyen varsa hemen buraya tıklasın!